İlk kez açıkladı… Ayşe Barım’dan dizi-film sektörüne ağır sitem: ‘Ömür boyu unutmayacağım’
Televizyon bölümünde monopolleşme suçlamasıyla gözaltına alınan fakat 12 yıl evvelki Seyahat Parkı Direnişi’ne sanatkarları yönlendirerek “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım” suçlamasıyla tutuklanan menajer ve ID bağlantı sahibi Ayşe Barım, birinci defa bu kadar açık konuştu.
T24’ten Cansu Çamlıbel’in sorularını yanıtlayan Barım, “Sektör bana sahip çıkmadı. Ömrüm boyunca bunu unutmayacağım. O kadar büyük bir hayal kırıklığı yaşadım ki…” dedi.
“BANA SAHİP ÇIKMADILAR…”
Çalıştığı birçok yapımcıya “Lütfen bir açıklama yapın, oyuncuları kimin seçtiğini, dizilerin işvereninin kim olduğunu söyleyin” dediğini aktaran Barım, kimsenin açıklama yapmadığını ve karışmak istemediğini lisana getirdi.
Ayşe Barım, ‘Bana sahip çıkmadılar, bunu ömrüm boyunca unutmayacağım. O kadar büyük bir hayal kırıklığı yaşadım ki… Burada bir de bunun yasını yaşıyorum’ sözlerini kullandı.
“7 SEFER BAYILDIM, 30 KİLO VERDİM”
Cezaevinde 7 sefer bayıldığını söyleyen Barım, 30 kilo verdiğini lisana getirdi.
Oyuncuların kendisini ziyaret etmek istediğini lakin müracaatlarının reddedildiğini de lisana getiren Ayşe Barım, cezaevinde 30 kilo verdiğini söyledi. Avluda nefes darlığı nedeniyle yürüyüş yapamadığını vurgulayan Barım, durumunun berbata gittiğini belirtti.
Barım, dört ayda yedi sefer bayıldığını ve bunun sebebinin kalp kasında bozulmanın cezaevinde ilerlemesi olarak açıkladı.
“VÜCUDUMDA BİR NEVİ İKİ BAŞKA PATLAMAYA HAZIR BOMBA VAR”
“Var olan hastalıklarının neden cezaevine girdikten sonra ilerlediğine dair nasıl bir izahat veriyor hekimler?” sorusuna karşılık veren Barım, şu tabirleri kullandı:
“Kaygı bozukluğu ve oluşan panik ataklar her iki hastalığı da tetikliyormuş. Yani bedenimde bir nevi iki farklı patlamaya hazır bomba var. Münasebetiyle da iki açıdan da yüksek vefat riskiyle karşı karşıyayım. Bu hastalıkların sonucu olarak gelen bayılmalarımı hissetmiyorum. Güya bir anda kalbimde elektrik kesiliyor üzere oluyor. Bunu 7 defa yaşadığım için de “Ya uyanamazsam ya geri dönemezsem” üzere bir telaş içinde yaşıyorum daima. Bu tasa içinde olmamın temel nedeni ise burada bu hastalıklara müdahale şansı yok. Kampüs hastanesinde ne nörolog ne de kardiyolog var. En yakın tam teşekkülü devlet hastanesi 1,5 saat uzaklıkta. Yani kurtulmam imkânsız. Tabi bu kaygı ile yaşamaya çalışmak da vahim. Tek isteğim sağlıklı hayat hakkımın verilmesi.”
“BEN TUTUKLANDIĞIM KANUNUN KAPSAMINI DAHİ BİLMİYORDUM”
‘Türkiye Cumhuriyeti hükümeti’ni ortadan kaldırmaya yahut misyonunu yapmasını engellemeye teşebbüse yardım etme’ savı ile tutuklanan Barım, bu sürece dair şöyle konuştu:
“Büyük bir şok yaşadım, hala de yaşıyorum, atlatabilmiş değilim. Birinci göz altına alındığımda ne olduğunu anlayamadım. Beni bir sabaha karşı saat 05.00’te almaya geldiler beni ve gözaltına alınma münasebeti olarak ‘TCK 312. maddeyi söylediler. Ben o anda bu kanunun kapsamını dahi bilmiyordum. Bana isnat edilen kabahatin içeriğini lakin nezaretteki birinci avukat görüşünde öğrenebildim. Yine de tam ne olduğunu bilmek istemedim bir müddet. Ben tek başına var olmuş, kendi halinde bir bayanım. Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ‘cebren ve şiddet ile ortadan kaldırmaya’ çalıştığım hangi münasebetle, hangi delille tez edilebilir? Bunu aklım almıyor nitekim.”
“SÖYLENTİLER ÜZERİNE BAKTIRDIM, 28 OYUNCUMUZ TRT VE TABİİ’DEKİ 25 PROJEDE ROL ALMIŞ”
Barım, “Sektörünüzde dolaşan bir dedikodu var. Deniyor ki; senin şirketinin temsil ettiği oyuncuların TRT kanallarındaki üretimlerde yer almasına müsaade vermediğin için birilerinin canını sıkmışsın ve iş buraya kadar gelmiş. Karşı karşıya olduğun durumun birilerinin ferdî husumetinden kaynaklı olabileceğini hiç düşündün mü?” sorusuna şöyle cevap verdi:
“Tabii ki düşündüm ve hâlâ her gün neden ve kim, diye düşünüyorum. Ve açıkçası bu türlü bir duruma sebep olacak ne yapmış olabilirim, bulamıyorum. Söylediğin yorumlar bana da ulaştı. Bunun üzerine şirketteki ilgili üniteden, oyuncularımızın son yıllarda TRT’de ve Olağan platformunda kaç projede rol aldıklarına bakmalarını rica ettim. Son yıllarda 28 oyuncumuz, aşağı üst 25 adet TRT ve Natürel projesinde rol almış. Yani bahsettiğin üzere bir algı yaratıldıysa da bizim ortaya koymuş olduğumuz sayı bunun gerçek dışı bir argüman olduğunu açıkça kanıtlıyor.
TRT’nin en başarılı projelerinden Paklar Apartmanı’nın baş rollerinden üç oyuncu bizimle çalışıyor. TRT’nin yeniden çok başarılı bir projesi olan Payitaht’ın başrol oyuncusu tekrar birlikte çalıştığımız oyuncularımızdan biri. Doğal’ın lansman projesi olan Mevlâna’nın başrol oyuncusu da yeniden bizimle çalışıyor. Gördüğünüz üzere tezler yanlışsız değil. Ayrıyeten şunu da eklemek isterim ki menajer yalnızca bir aracıdır.”
“OSMAN KAVALA İLE SEYAHAT ÖNCESİNDE VE SIRASINDA TANIŞMIYORDUM HTS KAYITLARIYLA DA SABİT”
“Osman Kavala ile Gezi’den evvel ve sırasında tanışmıyordum. Gezi’den tam bir yıl sonra direktör Fatih Akın vasıtasıyla tanıştım. Kendisi de aslında hatırlattığın üzere toplumsal medyasından bunu teyit etti” diyen Barım şöyle devam etti:
“Fatih’in 2013’te çektiği The Cut sinemasının dünya lansmanı 2014 Venedik Sinema Şenliği’nde yapılacaktı. Türkiye lansmanı ise aralık 2014’te İstanbul’da olacaktı. Duvara Karşı sinemasından beri Fatih’in Türkiye’de tüm sinemalarının tanıtım çalışmalarını yürüttüm. Fatih, The Cut sinemasının Türkiye tanıtımının Osman Kavala’nın sahibi olduğu bir yerde yapılmasına karar vermişti. Bu nedenle Osman Kavala ile haziran 2014 ile aralık 2014 ortası yalnızca sinema için görüştük. Bu da tüm HTS kayıtlarında var. Aralık 2014 tarihinden sonra da hiç görüşmedim. Bu da kayıtlarla sabit. Osman Kavala da ben tutuklandığımda bu gerçeği teyit etti.”
“BEN MEMET ALİ ALABORA’YA ‘BUNU YAPMASINIZ KEŞKE’ DİYE FİKRİMİ SÖYLEMİŞTİM”
“İlk duruşmamdaki sözümde de net olarak belirttiğim üzere, Memet Ali Alabora o periyot Oyuncular Sendikası’nın başkanlığını yapıyordu. Ve attığı bir tweet yüzünden büyük bir taarruz altındaydı, tehdit ediliyordu. Kesimde bu mevzuyla ilgili açıklama yapmak isteyenler olduğunu hatırlıyorum. Oyunculara da birtakım bildiriler ulaşıyordu. Bana da ulaşan kelam konusu metni okuyunca demek ki açıklamanın imzalayanlara ziyan vereceğini düşünmüşüm” diyen Barım, şöyle devam etti:
“Ben her mevzuda çok temkinli bir insanımdır; ‘Bunu yapmasanız keşke’ diye fikrimi söylemişim. Fikrimi söylemek hata mu? Aslında daha sonra iddianamede öbür insanların da açıklamayla ilgili konuşmaları yer alıyor. Okuyan herkes “Aman yapmayın” diyor. Sonra da o şahıslar kendi ortalarında yapmamaya karar veriyorlar. O periyotta konuşmalar kayıt altına alınmış, hiçbir cürüm ögesi olmadığı açık ve ben ne şahit ne kuşkulu olarak geçmişteki dava süreçlerine yer almamışım. Neden artık bunu bu türlü yorumluyorlar?
Bu değerlendirmelerin hangi münasebetlerle bu türlü yapıldığını anlamakta zahmet çekiyorum. Mevcut haliyle türel açıdan hiçbir açıklaması yok, diye düşünüyorum. Kaldı ki iddianamede yer alan savlar büsbütün yorumdan ibarettir. Ben hiçbir oyuncuyu Seyahat Parkı’na öbür bir yere de yönlendirmedim. Ben hiçbir oluşum içerisinde hiçbir vakit olmadım. Toplumsal medya paylaşımlarına teşvik etmedim. Neden ben gayem, anlamıyorum.”
“YEMEKLERDE KULLANILAN YAĞLAR SIHHATSİZ, KAYNAR SUYLA YIKAYIP YEMEYE ÇALIŞIYORUM”
“Cezaevinde dağıtılan yemekler nitekim çok sağlıksız” diyen Barım, şartları şöyle anlattı:
“Tabii kızacaklar olacaktır, burası otel değil cezaevi elbette. Lakin lütfen unutmayın ki tutuklu da olsanız hükümlü de fark etmez sağlıklı yaşamak herkesin hakkıdır. Kendi yemeğimizi pişirmeye müsaade verilmediği için dağıtılan yemekleri yemeğe mecburuz ve burası çok büyük bir cezaevi. Binlerce şahsa günde iki öğün yemek çıkıyor. Kullanılan yağlar da sıhhatsiz. Yemekleri ekseriyetle kaynar suyla yıkayıp yemeye çalışıyorum fakat bu sistem de birçok vakit işe yaramıyor. Bir diyetisyen tarafından hazırlanan menüler ise anlaşılması güç derecede istikrarsız. Örneğin, birebir öğünde kıymalı patates yemeği ve su böreği veriliyor. Bu şartlarda kalp ve damar sıhhatimi müdafaam imkânsız hale geliyor. Aslında bağırsak ve mide rahatsızlıkları bu yüzden de sık duyuluyor. Kantinde de maalesef daha çok paketli eserler bulunuyor.”
“30 kilo verdim, kas kaybım devam ediyor, neredeyse hiç kasım kalmadı; sağlıklı protein alamıyoruz”
“Cezaevi idaresine şikâyet ya da taleplerinizi iletebiliyor musunuz?” sorusuna karşılık veren Barım, şu tabirleri kullandı:
“Dilekçeler yazılsa bile, yemekler açık cezaevi mutfağında hazırlanıyormuş ve oradan dağıtımı yapılıyor. Bu nedenle yapılabilecek bir şey olmuyor. Mevsimsel hiçbir eser menülere yansıtılmıyor yahut verilmiyor, her hafta birebir yemekler çıkıyor ve bu durumun yıllardır bu türlü devam ettiği söyleniyor. Yazın karnabahar, kışın bamya gibi… “Protein veriliyor” deniyor lakin ne yazık ki sağlıklı bir protein içeriği olmuyor. Benim için bu şartlar daha da yıpratıcı oldu. Şimdiye kadar 30 kilo verdim ve kilo kaybım hâlâ devam ediyor. Kas kaybım çok fazla.
Genelde peynir, yoğurt, yulaf ezmesi, salatalık, domates ve meyve ile beslenmeye çalışıyorum. Yedi aydır bu türlü devam ediyor fakat buna karşın kollarım ve bacaklarımda önemli güçsüzlük gelişti, neredeyse hiç kasım kalmadı. Avluda yürüyüş yapmaya uğraş ediyorum ama nefes darlığı nedeniyle fazla efor sarf edemiyorum. Sahiden çok sıkıntı bir durumun içindeyim. Hülasa hem kalbim hem de beynim açısından son derece kritik bir süreçteyim. Her an ani bir krizle müsabaka ve geri dönememe ihtimalim var. Bu kaygı ile yaşamak başlı başına ağır bir yük oluşturuyor Istırap, dehşet ve korku içerisinde ayakta kalmaya ve bir ömür gayreti vermeye çalışıyorum.”
