Gürkan Akgün Cumhuriyet’e konuştu: ‘İstanbul’un muhafızlığı’ rahatsız etti’
“2019 öncesinde İstanbul adeta sistemi finanse etmek için bir rant yaratma aracı olarak görüldüğünden, kamusal alanlarını, ormanlarını, suyunu, tarım topraklarını artık geri dönülmez bir formda kaybetme noktasına gelmişti” diyen Akgün, “Göreve geldikten sonra geçmiş 15 yıldaki 130 projenin incelemesini yapmıştık. Yalnızca bu 130 projede yapılan imar değişiklikleri ve verilen ayrıcalıklı imar hakları ile 85 milyar dolarlık bir rantın yaratıldığını ve paylaşıldığını tespit ettik” sözlerini kullandı.
‘DESTEK SİLİVRİ’NİN DUVARLARINI YIKTI’
– Gözaltına alındığınızdan bugüne yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?
‘ÜRETMEKTEN VAZGEÇMEYECEĞİM’
– Kendinizden fazla yapılan işleri öne çıkaran bir profilsiniz. O yüzden sizi tanımayanlar için “Gürkan Akgün”ü nasıl tanımlardınız?
Son on yıldır, Liderimiz Ekrem İmamoğlu’nun liderliğinde bu hoş memleketin daha adil, daha yaşanabilir, daha memnun, daha refah içerisinde olabilmesi, hak ettiği bütün hoşluklara kavuşabilmesi için birlikte yol yürüyoruz. Son bir yıldır, İBB’de Genel Sekreter Yardımcısı olarak; İmar, Planlama, Şehircilik, Ulaşım, Kentsel dönüşüm, Emlak idaresi alanlarındaki yöneticiliğini üstlendim. Daha evvelki beş yıl İBB İmar ve Şehircilik Daire Başkanlığı, öncesinde de Beylikdüzü Belediyesi’nde Plan ve Proje Müdürlüğü vazifelerinde bulundum.
Belediyecilik bir takım işi. Hayatım boyunca da kolektif üretimin yaratıcılığına ve değerine inandım. Öncesinde idaresinde yer aldığım TMMOB Kent Plancıları Odası’ndan bugün İBB’ye kadar; bu kentin adil, eşitlikçi, demokratik, direkt ve bilimden yana yol alması için uğraş verdim. Mesleğimde yirminci yılımı geride bırakıyorum. Ve bu çabada omuz omuza yürüdüğüm bir çok arkadaşımla birlikte bugün demir parmaklıklar arkasındayız. Hayatım boyunca, hayatın ilgi duyduğum, vazife yaptığım tüm alanlarında; planlamada, belediyecilikte, müzikte, birlikte, emekle, dayanışmayla üretmenin hoşluğuna inandım. Burada da üretmekten ve paylaşmaktan asla vazgeçmeyeceğim.
“İSTANBUL’U YAŞANILIR OLMAKTAN UZAKLAŞTIRMIŞLARDI”
– Operasyonlardaki tutuklamalarda stratejik bir yol izlendiği görülüyor. Sizin hangi çalışmalarınızın iktidar kanadında rahatsızlık yarattığını düşünüyorsunuz?
Bunu sanırım 2 başlıkta toparlayabilirim. Birincisi 2019’dan bu yana bizler “İstanbul’un Muhafızlığı”nı üstlendik. Bu çok değerli bir kavram. Zira öncesinde İstanbul adeta sistemi finanse etmek için bir rant yaratma aracı olarak görüldüğünden, kamusal alanlarını, ormanlarını, suyunu, tarım topraklarını artık geri dönülmez bir formda kaybetme noktasına gelmişti. Bir avuç insan, hepimizin olan kamusal varlıklar üzerinden sınırsızca zenginleşirken, toplumun büyük bir kısmı bu kentin bütün yükünü çekiyor; yoksulluk, eşitsizlik, güvencesizlik ile boğuşuyordu. İstanbul giderek yaşanabilir bir kent olmaktan uzaklaşıyordu.
‘KENT YOKSULLAŞTI, BİR AVUÇ KİŞİ ZENGİNLEŞTİ’
Göreve geldikten sonra geçmiş 15 yıldaki 130 projenin incelemesini yapmıştık. Yalnızca bu 130 projede yapılan imar değişiklikleri ve verilen ayrıcalıklı imar hakları ile 85 milyar dolarlık bir rantın yaratıldığını ve paylaşıldığını tespit ettik. Liderimiz bunu en üst düzeyden kamuoyuyla paylaştı. Artık bu muazzam bir para ve güç. İşte İstanbul halkı, geçmiş devirde bu imar değişiklikleri ile elindeki kamusal toprakları kaybederken, çok daha yüksek kentleşme maliyetleri ve trafik, etraf üzere sıkıntılarla karşı karşıya kalırken birileri zenginliklerine zenginlik ekledi.
‘KANAL İSTANBUL’A DİRENİYORUZ’
Ama bu periyot 2019 sonrasında bitti. O tarihten itibaren kimse İBB koridorlarında kendi parseline ayrıcalıklı imar hakkı alabilmek için koşturamadı. Bunun ötesinde Bakanlık eliyle imara açılan kamusal alanlara, lüks konut yapılan Askeri Alanlara karşı hem hukuksal olarak hem de kamuoyu önünde uğraşımızı verdik. Bunun en sembolik örneği tahminen de Kanal İstanbul’dur. Kanal İstanbul’a karşı yürüttüğümüz; bilimsel temellere dayalı tüzel ve toplumsal çaba sonucu; bugün hala milyonlarca metrekare büyüklüğünde alandaki tarım topraklarımızı, ormanlarımızı, su havzalarımızı koruyoruz. İstanbul’un parasını oralarda arsa toplamış birileri güçlü olsun diye çar-çur ettirmedik.
‘RANTÇILARIN ELİNDEN SÖKÜP ALDIK’
“İstanbul’un Muhafızlığı’na bir başka sembolik örnek olarak da yıllardır birilerinin çöktüğü kamusal alanları işgalden kurtararak halkımızın kullanımına açmayı örnek verebilirim. Kadıköy’den Üsküdar’a; Kabataş’tan Eminönü’ne işgal edilen kıyı alanlarını, yeşil alanları ağır imar kontrolleri ile rantçıların elinden söküp aldık, İstanbulluların özgürce, çoluk-çocuk, genç-yaşlı nefes alabileceği kamusal alanlara dönüştürdük. Tehditler, mahzurlar ve türlü yakışıksız alakalara karşı bu çabayı vermek elbette birilerini rahatsız etmiştir.”
‘KATILIMCI VE DEMOKRATİK PLANLAMA’
“İkincisi ise, bugünün problemlerine ait gerçekçi tahliller getirirken geleceğe yönelik, toplumda umut yaratabilecek bir plan, program ve perspektif ortaya koyduk. Ve bunu mümkün olduğunca iştirakçi ve demokratik kılmaya çalıştık. Artık İstanbul’da hiç kimse kapalı kapılar arkasında, yalnızca makul şahıslar zümrelerin bilgisine erişeceği bir imar planı yapamaz. Vazifeye geldiğimde İmar ve Şehircilik Dairesi’nde birinci olarak “Katılım Şefliği”ni kurduk. Son 6 yıl içerisinde İstanbul’un onlarca mahallesinde halk toplantıları, etkinlikler, anketler yaptık. Türkiye’de birinci kere plan kararlarını SMS ile tüm vatandaşlarımıza duyurduk. Zira şuna inandık, bu kentte yaşayanların kendi hayatlarına, geleceklerine dair kelam ve karar hakkına sahip olması kaidedir. Demokrasi tam da burada başlar. Kentin geleceği, bilimle halkın gerçek talep ve teklifleri buluşabilirse, daha yaşanabilir olur.”
‘AFET ODAKLI NAZIM İMAR PLANI’
“TAYFUN’UN ÜÇ GÖRÜŞMECİSİNDEN BİRİYDİM’
– Tutuklandıktan sonra en büyük destekçilerinden olduğunuz Tayfun Kahraman ile şu an tıpkı yazgısı paylaşıyorsunuz. Kahraman ile birinci karşılaşmanızda neler hissettiniz. Bu süreç size nasıl hissettiriyor?
Tayfun benim 25 yıllık dostum. Maalesef 3 yıldır burada hatasız yere ailesinden, sevdiklerinden uzak tutuluyor. Burada haftada bir saatlik görüşme için üç şahsa müsaade veriliyor. Ben de Tayfun’un üç görüşmecisinden biriydim. Son haftalarda iş yoğunluğundan görüş günlerini kaçırdığım olmuştu. Artık ortayı kapattık…
Geldiğimiz günün sonraki Tayfun’u, Can’ı (Atalay) uzaktan görüp birbirimize el salladık. İnsan birinci gördüğünde seviniyor tabi. Sonra birden gerçekliği fark edip “Ne işimiz var burada yahu” diyorsun. Sahiden garip hisler… Umarım dışarıda özgürce buluşacağımız günler yakındır.
‘ORGANİZE BİR KÖTÜLÜK’
– Türk halkına neler iletmek istersiniz?
Bu halk, tarihin her karanlık anında olduğu üzere yeniden demokrasiye, geleceğe, adalete, en çok da birbirine sahip çıkarak ne kadar büyük olduğunu gösterdi. Diyeceğim tek şey, karşımızda çok organize bir kötülük ve propaganda makinesi var. O yüzden anlatmaktan hiç vazgeçmesinler, hiç kapısını çalmadıkları komşularıyla, kantinde yan yana oturmadıkları arkadaşlarıyla, kahvedekilerle, sokaktakilerle konuşsunlar. Desinler ki; Her şey Çok Hoş Olacak!
